26 Nisan 2024 Cuma

BİR HÜZÜN TÜRKÜSÜ.. ŞERİF ALKAÇ

Yoklukla geçen ömründe tek tutkusuydu türkü... Gazel okumak heyecanının zirvesiydi. Tek sitemi ise sanata ve sanatçıya verilmeyen değerdi! Ve ölmeden önceki son sözüydü; Hayattayken kıymetimiz bilinmedi. Belki ölünce kıymetimiz anlaşılır.

17 HAZİRAN 2022 CUMA 16:38
1
1910
0
AA aa
BİR HÜZÜN TÜRKÜSÜ.. ŞERİF ALKAÇ

Bingöl'ün yanık sesi, sanat camiasının ‘Şerif dayısı', ömrünü sanatına adamış bir isimdir Şerif Alkaç… Eskilerin vazgeçilmez sesi olsa da yeni nesil onu, ‘Zazaca İçin Söyle' ve ‘Bingöl İçin Söyle' projelerindeki sesiyle tanıdı… Son sahnesi ise Hesarek Kayak Merkezi'nde olmuştu.

16 Haziran 2022 günü arkadaş ziyareti için gittiği Mardin'de Kızıltepe yolunda yaşanan trafik kazasında hayatını kaybetti. Cenazesi Genç İlçesi'nde defnedildi, taziyesi Genç Merkez Camii'nde kuruldu.

Birkaç ay önce röportaj yapmış ve notlarımızı almıştık. Eksikleri tamamlayarak yayınlamak için sözleşmiştik. Fakat ölüm kapıya dayandı ve nam-ı diğer Şerif Dayı aramızdan göçtü. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabırlar diliyoruz. Kabri nur, mekânı cennet olsun.
Röportajı, kendi anlatımından alınan notlar ışığında yazdık…
İşte Şerif Alkaç'ın hayatı ve sanat yaşamı…

ÇOCUK YAŞARDA YEŞERMİŞTİ TÜRKÜ SEVDASI

1959'da Bingöl'ün Genç İlçesi'nde ailenin ilk evladı olarak dünyaya gözlerini açtı Şerif Alkaç. Babası yoksul bir rençperdi. İlkokulu başlamış, maddi sıkıntılardan dolayı okulu bırakmak zorunda kalmış ve babasına yardımcı olmaya başlamıştı. 4 kardeşi daha olmuş ve artan nüfusla birlikte hayat daha da zorlaşmıştı. Genç'te iş olanakları el vermeyince ailece Adana Çukurova'ya göç etmiş, burada çobanlık yapmaya başlamıştı. Boş zamanlarında ise bağ bahçe işlerinde çalışarak ailesine destek olma gayretini sürdürmüştü.
Daha çocuk yaşlarda yüreğini sarmalamıştı türkü sevdası. Ezberlediği türküleri yanık sesiyle seslendirmiş, çevresinin beğenisini toplamaya başlamıştı. Elinden tutan türkü söyletiyor, zaman zaman mahalle düğünlerinde de sahne alıyordu. Bingöl ile irtibatını koparamıyor, doğduğu kentin hasreti her fırsatta ayaklarına emrediyor ve kendini burada buluyordu.
Türküye olan tutkusuyla ömrünü adadığı sanatından beklediğini bulamasa da vazgeçmemişti… Ve hayatına dair kesitleri şöyle anlatıyordu…

ARKADAŞLARI TUĞA FABRKASINDA ÇALIŞIP ALBÜM YAPTIRDI

İlk profesyonel kasetimi 1977-78'li yıllarda kasetçi Nihat Karaarslan'nın stüdyosunda yaptım. O yıllarda merhum Sait Altun, Kenan Temiz, Rençber Aziz ve Ziya Dağ popülerdi. İlk kasetim iyi satmıştı. Zazaca ve Kürtçe yasaktı, haliyle Türkçe eserler seslendirdim. İlk kasetimi çıkarırken Genç'teki arkadaşlarım üç gün boyunca tuğla fabrikasında çalışıp yevmiyeleri ile bana destek oldular.

TÜRKÜ SÖYLEMEK GÜNAH SAYILIYORDU

Türküye âşıktım. Söylemeden duramıyordum. İlk kasetle birlikte hem dinleyici kitlem, hem de heyecanım ve sanata bağlılığım daha da artmıştı. Tabi o yıllarda türkü söylemek günah sayılıyordu. Ama içimdeki türkü sevdası bu yaklaşımlardan daha büyük ve güçlüydü. İlk kasetten hemen sonra askere gittim. İzmir Narlıdere‘de Mahmut Tuncer ile birlikte askerlik yaptık. Sonra dağıtım oldu, jandarma olarak Zonguldak'a gönderdiler. Askeri gazinoda sahne aldım, türkü söylemeyi burada da sürdürdüm. Askerlik bittikten sonra memlekete döndüm ve kaldığım yerden devam ettim. Şehir içi konserlere çıkıyor, düğünlerde sahne alıyordum. Bağlamacı Mehmet Duman, Teyfik Rodos, Servet ve Abdurrahman Bektaş idi. Çok anı biriktirdim, çok güzel dostluklar edindim…

GÜNDÜZ BALIK SATAR AKŞAM SAHNE ALIRDIM

O yıllarda babam rahatsızdı.15 yıl kadar doktorlarda gezdirdim, götürüp getirdim. Evin en büyüğü bendim. Sanatçı kimliğimle evin geçimini de ben yapıyordum. İkinci albümü yapmak istedim ama imkânım el vermedi. 1983'te evlendim. Geçim derdi arttı, iki eve birden bakmak zorundaydım, kardeşlerim küçüktü. Geçinemeyince balıkçılık yapmaya başladım. Gündüz balık avı ve satışı yapıyordum, akşamları da sahneye çıkıyordum. Sadece genç de değil, diğer ilçelerde ve il merkezlerine de çokça organizasyonlarda sahne alıyordum. Zaman zaman konserlerimiz oluyordu. 8-9 yıl balık sattım. Sonra bıraktım, tamamen müziğe yöneldim. Hayat şartları çok ağırlaşmıştı ama türkü söylemeyi seviyordum diye başka bir işe de yönelmedim. 
Genç'te bağlamacım Fırat kaçar ile sahne alıyorduk. 1990'ların sonu itibari ile çevre illerde sahne almaya başladım. Kars, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa derken son 4-5 yıldır Bingöl'deyim. Bazen yerelde bir organizasyon ya da düğünde sahne alıyorum. Bazen de çevre illere davetli olarak gidiyorum. İyi gazel okurum. Yöresel şarkılarımızı ve özellikle uzun havaları iyi seslendirdiğimi düşünüyorum.
ESKİ SANATÇILARLA ÇOKCA SAHNE ALDIM
Eskiden ışıklı ekolar vardı. Sesin tonuna göre yanıyordu. Ben de gür sesle söyleyince sürekli o lambalar patlıyordu. En büyük sıkıntımız, sahne sonrası o lambaları değiştirmek olurdu. Rençber Aziz ile birlikte Genç Sineması'nda bir konserimiz olmuştu. Kendi duygularını yansıtır, iyi bir halk ozanıydı. Gözleri görmüyordu ama sazı da sözü de gönül gözüne hitap ediyordu. Sait Altun ile birlikte düğün ve konserlere gittik. Beşir Kaya ile de birlikte düğün ve konserlerde sahne aldık.

ŞİMDİKİ SANATÇILAR ÇOK ŞANSLI

Sanat hayatım boyunca bir kaset yaptım. Onu da arkadaşlarım sayesinde… Sonrasında imkân olmadı. Yokluk kaderimizmiş. Her şeye rağmen şükrediyorum. Beterin beteri var. Eskiden sanat icra etmek zor idi. Şimdiki olanaklar bulunmuyordu. İnternet yoktu, dijital platformlar yoktu, günümüzdeki gibi kayıt ve dağıtım olanakları yoktu. Şimdiki sanatçılar çok şanslı. Sosyal medyada bile ün kazanabiliyorlar. Eski sanatçılar olarak bu imkânlardan mahrum kaldık.

SANATÇIDA KİBİR OLMAMALI

Günümüzde müzisyen de çok, söyleyen de… Ama eskiler başkaydı. Eskiden müzisyende de, sanatçıda da duygu vardı. Duyguyu katamayınca kara gürültü oluyor. Müzisyende de, sanatçıda da kibar olmalı. Kibirden kaçınmalı, nezaketli olmalı, duygu katarak, işini severek yapmalı…

BELKİ ÖLÜNCE KIYMETİMİZ ANLAŞILIR

Doğduk, büyük, yaşlandık… Yoklukla geçen bir ömrün sonuna yaklaşıyoruz. Şükür ki, ailem var, dostlarım var, bu dünyada az da olsa yiyecek bir lokma ekmeğimiz var. Dört çocuğum var, çocuklarım okudu. Özel sektörde çalışıyorlar. İki kız iki erkek. Bir kızım ve oğlum evlendi. Diğer ikisi de bekâr.
Türkü söylemek benim yaşam felsefemdi. Allah vergisiydi bu ses ve ben de sesim nimetinden istifade ettim ömrüm boyunca. Kısıtlı imkânlarla bu kadarını yapabildim. Gençlik yıllarımda bir kaç fırsat geldi önüme ama evin büyüğü olduğum için kardeşlerimi bırakamadım. Eve bakıyordum. Herhangi bir gelirim yok, bir yerden davet olursa oradan elde ettiğim gelirle yaşamımı idame ettiriyorum. Yıllar yılı böyle devam etti.
Hayattayken kıymetimiz bilinmedi. Belki ölünce kıymetimiz anlaşılır. Yeniden dünyaya gelme şansım olsa yine sanatçı olmayı isterdim.

 

Hakim Bayraktar'ın kaleminden...

YORUM YAZIN
Profiliniz ziyaretci statüsünde görünüyor. Yorumlarınız aşağıdaki isimle yayınlanacaktır
Değiştir
Dilerseniz web sitemize üye olarak daha özgün bir profil oluşturabilir ve yorumlarınızı hesabınızdan takip edebilirsiniz
Yapacağınız yorumların şiddet ve hakaret içermemesine lütfen dikkat edin. Aksi taktirde yorumlarınız onaylanmayacaktır. Gönder
Haberler, Fotoğraf Galerisi, Video Galerisi, Köşe Yazıları ve daha fazlası için arama yapın